Şirketlerin Kârlılığı ve Ekonomideki Dönüşüm
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), yayımladığı Finansal İstikrar Raporu ile ekonomideki önemli gelişmeleri ve değişimleri ortaya koydu. Bu rapor, özellikle son yıllarda faiz politikalarının değişimi ve enflasyonist ortamın etkisiyle şirketlerin kârlılık performansında yaşanan artışlara dikkat çekiyor. Raporda hem reel sektör firmalarının finansal durumu hem de hanehalkının borç yükü detaylı bir şekilde ele alındı. Bu kapsamda, 2021 yılından itibaren uygulanan faiz indirimleri ve beraberindeki makroekonomik koşullar, şirketlerin finansal yapılarında büyük değişimlere neden oldu.
Reel Sektörün Borçluluğu ve Kârlılık Performansı
TCMB’nin raporunda, reel sektör firmalarının borçluluk oranlarında dikkat çekici bir azalma olduğu vurgulanıyor. Özellikle 2021 yılından itibaren uygulanan faiz indirimleri ve enflasyonun hızla yükselmesi, firmaların finansal borçlarını hafifletirken, kârlılık oranlarının ise ciddi bir artış göstermesine yol açtı. Raporda, firmaların Türk Lirası borçlarının gayrisafi yurtiçi hasılaya oranının düştüğü, ancak döviz cinsinden borçların bu oranda bir miktar artış gösterdiği ifade ediliyor. Bu dönemde, reel sektörün borçluluk seviyelerinin tarihsel ortalamaların altında seyrettiği de raporda dikkat çeken diğer bir ayrıntı.
2021 yılı sonrasında faiz oranlarının düşmesiyle birlikte, şirketler borçlanma maliyetlerini azaltarak finansal yapılarında önemli bir rahatlama sağladı. Bununla birlikte, döviz pozisyonlarında yaşanan değişimler, şirketlerin yabancı para cinsinden borçlanmalarına daha fazla yönelmesine neden oldu. Rapordaki verilere göre, 2023 yılının ekim ayı itibarıyla reel sektörün döviz pozisyon açığı yaklaşık 75 milyar ABD dolarına ulaşmışken, bu açık 2024 yılı ağustos ayında 130 milyar ABD doları seviyesine kadar yükseldi. Bu durum, döviz riskinin artmasına rağmen şirketlerin kârlılık performanslarında büyük bir düşüş yaşanmamasını sağladı.
Enflasyonun ve Güçlü İç Talebin Kârlılığa Etkisi
Raporda, reel sektör firmalarının kârlılık göstergeleri de detaylı bir şekilde incelendi. Verilere göre, 2021 yılından itibaren güçlü iç talep ve yüksek enflasyonun etkisiyle şirketlerin kârlılık oranları tarihsel ortalamaların oldukça üzerinde seyretti. Özellikle pandeminin ekonomik etkilerinin azalmaya başladığı dönemde, iç piyasalardaki canlılık ve yüksek talep, firmaların gelirlerini artırırken kârlılık oranlarının da yükselmesini sağladı. Ancak 2023 yılında parasal sıkılaştırmanın etkisiyle bu oranlarda bir miktar gerileme yaşandı. Buna rağmen, kârlılık göstergeleri hâlâ güçlü seviyelerde kalmaya devam ediyor.
Raporda, reel sektörün 2009 ile pandemi dönemi arasında kârlılık açısından genellikle yatay bir seyir izlediği, ancak 2021 yılından sonra yaşanan ekonomik dönüşümle birlikte bu eğilimin değiştiği belirtiliyor. Enflasyonun tetiklediği fiyat artışları ve güçlü iç talep koşulları, firmaların gelirlerini ve kârlılıklarını artıran en önemli faktörler arasında yer aldı. Bunun yanı sıra, faiz oranlarındaki düşüşün de etkisiyle firmaların maliyetlerini düşürerek rekabet güçlerini artırdığı görülüyor. Ancak parasal sıkılaşma politikalarının devreye girmesiyle birlikte, bu avantajlar azalmaya başlamış durumda.
TCMB’nin yayımladığı rapor, Türkiye ekonomisinin son yıllardaki dönüşümünü anlamak açısından önemli veriler sunuyor. Şirketlerin borçluluk oranlarının azalması, kârlılık göstergelerindeki artış ve döviz pozisyonlarında yaşanan değişimler, makroekonomik politikaların etkisini açıkça ortaya koyuyor. Ancak bu dönemde enflasyonun ve güçlü iç talebin sağladığı avantajların, parasal sıkılaştırma politikalarının etkisiyle azalabileceği de göz ardı edilmemeli. Reel sektör firmalarının kârlılık oranlarının hala güçlü seviyelerde seyretmesi, ekonomik dayanıklılık açısından olumlu bir gösterge olarak değerlendiriliyor.
Gelecek dönemde, parasal sıkılaştırma politikalarının devam etmesi halinde firmaların maliyet yönetiminde daha temkinli bir yaklaşım sergilemeleri gerekebilir. Bunun yanı sıra, döviz pozisyonlarındaki açıkların büyümeye devam etmesi, ekonomik risklerin artmasına yol açabilir. Ancak, reel sektörün son yıllardaki performansı, Türkiye ekonomisinin dayanıklılığını ve adaptasyon yeteneğini bir kez daha ortaya koyuyor. Bu süreçte, şirketlerin finansal yapılarının güçlendirilmesi ve risk yönetimi politikalarının etkin bir şekilde uygulanması, ekonominin sürdürülebilir büyüme hedefleri açısından kritik bir rol oynayacaktır.