Güneş ve Rüzgar Enerjisi Küresel Büyümeye Damga Vurdu
Küresel ölçekte iklim krizine karşı mücadele çerçevesinde temiz enerji kaynaklarının önemi her geçen gün daha fazla hissediliyor. Özellikle karbon salınımını azaltma yönündeki çabalar, ülkeleri fosil yakıtlardan uzaklaştırarak yenilenebilir enerji yatırımlarını artırmaya yönlendiriyor. Bu çabaların bir yansıması olarak, son beş yılda dünya genelindeki yenilenebilir enerji kapasitesi büyük bir sıçrama yaparak 4 bin 448 gigavat seviyesine ulaştı. Bu artış, 2020 ile 2024 yılları arasında toplamda yüzde 58,1’lik bir büyümeyi ifade ediyor. Güneş enerjisi, bu dönemde en fazla gelişim gösteren alan olurken; rüzgar, biyokütle ve jeotermal enerji kaynaklarında da dikkat çekici ilerlemeler kaydedildi. Türkiye ise bu büyüme yarışında önemli bir başarıya imza atarak, yenilenebilir enerji oranında dünya ortalamasını geride bırakmayı başardı.
Yenilenebilir enerji alanındaki küresel artışın en büyük payını güneş enerjisi aldı. Güneş enerjisi santrallerinin kurulu gücü, sadece beş yılda yaklaşık yüzde 157,6 oranında büyüyerek 1865 gigavata ulaştı. Bu artış, güneşin temiz ve sürdürülebilir enerji potansiyelini dünyaya bir kez daha gösterdi. Güneşi, yüzde 54,4’lük artışla rüzgar enerjisi santralleri izledi ve toplam rüzgar enerjisi kurulu gücü 1133 gigavat seviyesine çıktı. Güneş ve rüzgar dışındaki kaynaklar da kayda değer artışlar gösterdi. Biyokütleye dayalı enerji üretimi yüzde 15,3 oranında artışla 151 gigavata ulaşırken; jeotermal kaynaklardan elde edilen enerji yüzde 7 oranında büyüyerek 15 gigavatlık bir kapasiteye erişti. Su gücüne dayanan hidroelektrik santrallerinin kurulu gücü ise yüzde 6 oranında artarak 1283 gigavat oldu.
Bu süreçte en sınırlı gelişme, okyanus enerjisi alanında yaşandı. Dalga, gelgit ve deniz rüzgarlarından faydalanılarak üretilen okyanus enerjisinde, halen dünya genelinde yalnızca birkaç örnek proje bulunuyor. Toplamda 494 megavatlık bir kurulu güce sahip olan bu projelerin büyük bölümü Asya ve Avrupa kıtalarında yer alıyor. Okyanus enerjisi, teknolojik ve coğrafi zorluklar nedeniyle diğer yenilenebilir enerji türlerine kıyasla daha yavaş ilerliyor.
Yenilenebilir enerjideki bu büyük kapasite artışında Asya kıtası, yüzde 83’lük katkı oranıyla açık ara öne çıktı. Özellikle Çin, Hindistan ve Japonya gibi ülkeler, güneş ve rüzgar enerjisine büyük yatırımlar yaparak kıtanın toplam kurulu kapasitesini ciddi oranda artırdı. Asya, bu atılım sayesinde 2024 yılı itibarıyla dünya yenilenebilir enerji kapasitesinin yaklaşık yüzde 54’ünü oluşturur hale geldi. Ayrıca, şebekeden bağımsız sistemlerin toplam kapasitesi de yüzde 47,7 oranında artarak 14 bin 287 megavatı geçti. Bu artış, kırsal alanlarda enerjiye erişimin sürdürülebilir yollarla sağlandığını gösteriyor.
Türkiye’den Temiz Enerji Atılımı
Türkiye, temiz enerji hedeflerine ulaşmak adına attığı stratejik adımlarla bu alandaki başarısını her geçen yıl daha da pekiştiriyor. Özellikle “2053 Net Sıfır Emisyon” hedefi doğrultusunda, yenilenebilir kaynaklara dayalı projelere büyük önem verilmekte. Türkiye’nin bu alandaki yol haritası, sadece bugünü değil, geleceği de şekillendirecek vizyoner adımlarla dolu. 2035 yılına kadar güneş ve rüzgar enerjisinin kurulu gücünü 4 kat artırarak 120 bin megavat seviyesine çıkarma hedefi, bu vizyonun en somut örneklerinden biri.
2020-2024 yılları arasında Türkiye, toplam yenilenebilir enerji kurulu gücünü yüzde 40,8 oranında artırmayı başardı. Bu artış oranı, Türkiye’yi dünyanın en hızlı büyüyen yenilenebilir enerji pazarlarından biri haline getirdi. Aynı dönemde, güneş enerjisi kapasitesi yüzde 198,2’lik etkileyici bir artışla dikkat çekerken, rüzgar enerjisi yüzde 46,8 oranında büyüdü. Biyokütle kaynaklı santrallerin kapasitesi ise yüzde 82,8 oranında artarak önemli bir yükseliş sergiledi. Jeotermal enerji yüzde 7,5, hidroelektrik ise yüzde 4,5 büyüme ile sürece katkı sağladı.
Bu hızlı gelişmelerin sonucunda, Türkiye’nin elektrik üretimindeki yenilenebilir enerji payı 2024 itibarıyla yüzde 59,3 seviyesine ulaştı. Bu oran, dünya ortalaması olan yüzde 46,4’ün oldukça üzerinde yer almakta. Türkiye’nin yenilenebilir enerjiye olan bu güçlü yönelimi, hem enerji arz güvenliğini artırmakta hem de çevresel sürdürülebilirliğe önemli katkı sunmaktadır.
Geleceğin Enerji Stratejisi Temiz Kaynaklara Dayanıyor
Yenilenebilir enerji, artık sadece çevreci bir tercih değil; ekonomik, stratejik ve teknolojik bir gereklilik olarak görülüyor. Dünya genelinde birçok ülke, fosil yakıtlardan uzaklaşarak enerji dönüşümünü hızlandırıyor. Türkiye’nin bu dönüşümdeki rolü ise hem bölgesel hem de küresel anlamda giderek daha fazla önem kazanıyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının üretim ve tüketim içerisindeki oranının artması, ülkenin dışa bağımlılığını azaltmakla kalmıyor, aynı zamanda yeni istihdam alanları oluşturuyor ve teknoloji ihracatı potansiyelini de beraberinde getiriyor.
Türkiye’nin 2053 hedefleri doğrultusunda atacağı her adım, sadece enerji alanında değil, ekonomik büyüme ve çevre koruma konusunda da pozitif etkiler yaratacak. Güneş ve rüzgar gibi doğal zenginliklerini daha etkin şekilde kullanmaya devam eden Türkiye, yeni yatırımlar, AR-GE faaliyetleri ve uluslararası iş birlikleriyle bu başarısını daha da ileri taşıyabilir.
Türkiye’nin yenilenebilir enerji hamlesi, sadece bir enerji politikası değil; aynı zamanda geleceğe dair bir vizyonun göstergesidir. Bu vizyon, hem doğayla uyumlu bir kalkınma modelini hem de küresel iklim krizine karşı sorumlu bir duruşu temsil ediyor.